27 Ekim 2010 Çarşamba

sonsuz uzayda çaresiz toplayıcı kadınlar...















mağaralarda yaşayan insanlar da yatak yadırgıyor muydu acaba.
"evden başka yerde sıçamıyorum abi, üç gün oldu çok fenayım" demişler midir mesela..
ya da orta sınıf kadınları
"ay şekerim ava diye çıkıyor üç gün ortalıkta yok, getire getire bir tavşan getiriyor utanmadan, ayol ben onu götümle tutarım zaten, eve sadece sıçmaya geliyor bu herif" diyorlar mıydı?
" bi yaz gelsin meyveler çıksın, ben bilirim yapacağımı" dediler mi çok merak ettim bak şimdi..
"valla şekerim haklısın, gökte on ay eskidi benimki de saçımı çekiştirmeyeli.. kesin bu karşı dağda bi halt karıştırıyor bunlar"... diye devam eder mi?
lan teknoloji bir gün, yaşananlar uzayda kaybolmuyorsa ve onları yakalarsa, bize izletir de güler miyiz.. ne güzel olur beh...
aslında o teknoloji şu an, sadece beklediğim haberleri ulaştırsa da olur :))
bir de şunu merak ediyorum, 4,5 milyon koyun ve 4 milyon insanın yaşadığı yeni zelanda da neden büryan kebabı yok da bizde var?

24 Ekim 2010 Pazar

my lovely clown.. i think i've never seen your face... my lonely friend, you've never told me your story..

katli vaciptir :)

elektrikler kesilince mum ışığında go oynamak:
m: bu oyun biraz şey..
o: ney? sıkıcı mı?
m: yok değil..
o: yorucu mu?
m: yok değil de..
o: .....?
m: göremiyorum lan.. ışık yok..
o: hahahahaha...

o: iyi geceler canım, mum kalsın mı, lazım mı?
m: naapıcam lan pandomim mi?
o: hahahahahah...

20 Ekim 2010 Çarşamba

çakma jöntürk.. ham zeytin..

kaçıyorum.. üstüste ütülü katlı eşyalar (oğlum seni bu düzen mahvetmedi mi?).. saçma sapan laflar, veda hutbesi okundu dedim inkar etti.. 10 da yatılır mı? beyaz entariler uzak olsun.. 450 km az değil.. Eli Kaş ta, gözü Meis'te.. hem de yalan söyledi..
fimler kitaplar derken boğulur.. hem Mehmet çok dalga geçerdi benimle..
meziyetlerim varmış.. eziyetlerim de var..
yiğidi öldürdüm buyrun hakkı aşağıda:
selam vermeden girmedi mekanlarına.. tavuğa çarptı, kahrından öldü.. bir saniye olsun uzaklaşmadı.. ben üşümüştüm, o sıcaktı.. kocaman, çınar olsaydı keşke adı.. ağacı tanır toprağa yakın duran adam.. baktı mı görüyor.. bana bırakmıyor, karar veriyor.. dahası var yazmayacağım.. korkaklıkla suçlayamam.. yol uzun.. yalnız yürüyecek.. kurtar kendini o karanlıktan Don Quijote.. yazımı yazdım, görevimi tamamladım..eyvallah..

28 Eylül 2010 Salı

suratsız


suratsızsınız suratsız.. otobüste, işte, sırada her yerde.. gülmeye hasret kaldık... güleceksiniz lan!!! döverim.. bilenler bilir bir kaç ay içinde hepinizi döverim.. otobüsteyim efendim, taksimden evime ulaşmaya çalışıyorum, 9 civarı akşam.. temiz de dayak yemişim.. 90 kilo bir adam yalın ayağımda 180 derece dönmüş.. yorgunluktan oturamıyorum bile.. bir adam var, tam önümde duruyor.. orta boylu temiz kıyafetli, çizgili gömlek.. elinde küçük bir poşet.. belli kendi halinde.. 50 li yaşlardadır diye düşündüm.. öksürmeye başladı.. kalktım yer vermek istedim.. istemedi, "yakında inicem, hem o kadar yaşlı değilim" dedi gülerek.. estafurulla dedim.. "geceleri saymazsak 30 um daha" dedi.. güldük birlikte..

15 Eylül 2010 Çarşamba

paket açıldıktan sonra 12 saat içinde tüketiniz..

talimatları dikkatle okuyun..
kimse beni şaşırtmıyor artık.. hayal gücümün ötesinde aptallıklar dışında, sevinerek şaşırmıyorum..
başkasının çöplüğünde dolaşan leylek.. savunmasız kaçıyorum... leylekler yuvalarını civardaki ağaçlardan tanıyıp bulurlarmış.. ağaç kesildiğinde en çok onlar için üzülüyorum.. gelecek kuşaklart için hiç endişeli değilim zira..
arkama bakmadan koşuyorum.. bir ömürlük bahar bahçesini bir öğün akşam yemeğine tercih etmiş olmak.. daha hızlı koşuyorum.. artık bedel ödeyecek gücüm yok.. pişman mısın edebiyatımız da eksik kalsın..