1 Haziran 2020 Pazartesi

Women Academicians and Their Surnames After Marriage in Publications


I remember the horror we faced clearly when one of the academicians in the department I was working was going through divorce. As the research assistants at the time, at the bottom of the hierarchy, we had to manually update all teaching, academic expectations, and publications documents, checking the new surname was updated, and if we missed one, we were scolded with cynical comments.

 

Years later, in a textbook (I wish I could remember the book to cite here), a nurse academician was suggesting to always use the maiden name for publications. I felt strongly supportive of this opinion and promised myself to do so, if I ever get married. Eventually I did, in Australia, and legally I did not have to take my partner's family name, so I was happy hopping in the grass fields.

My happiness lasted till I tried to transfer the marriage papers to Turkey, I was given two options at the Turkish embassy, either just my partner's family name, or both. Of course, I had this 15-character, two surname that would not fit in anywhere in any applications and took ages to sign anything. 

 More than10 years later, apparently nothing was changed. Back to the feminist action of publishing in my maiden name, turns out that was also not very practical, as some journals accessed my government identity, and went ahead and published in my 15-character, two surnames. Around the same time, another colleague of ours got divorced, she was invited to our seminar to give a speech, we learnt that we used the wrong surname in the invitation and all the posters for the seminar, and she was very upset. 

  When it comes to surname, one might argue that my maiden name belongs to my father and not my mother anyway. No one knows my mother’s maiden name (which I know, that it comes from her father), even so it is being used by banks as an ID check! I can win or and loose that argument, but I wondered how much this effected my colleague’s publication scores, academic activity scores and so their career (a study in progress)..

 Nowadays there are solutions; like an ID number specifically for academic writing (ORCID) that can tie your known names together. And countries like Australia, DESPITE not have solved their domestic violence, women can at least keep father’s name. Holly father. Virgin mother…

Anyway, I have returned to Australia, started publishing here again, enjoying my father’s surname alone and only in publication. Am I back to happy fields of grass, No. 

Now I have the shying concern of my colleagues. They hesitate to ask this very personal question. They are mostly genuinely concerned about my wellbeing, and sometimes just curious; ‘Hey, why did you change your surname, is everything ok at home?’ They think I might be going through divorce.

Them being concerned does not annoy me, on the contrary, I am grateful. 

This tiny little privileged problem of mine, even though very insignificant considering the current world events, is bloody annoying because my male colleagues never even have to think about this. Yet it took so much of my time and energy in the past.


10 Ağustos 2018 Cuma

"Night Moves" film

nasıl denk geldiğimizi bilmediğim filmde, çevreci bir grubun eylem planı ve süreçte ağır psikolojik baskı altında bünyenin neler yapabileceği bence güzel işlenmiş..
Night Moves (2013)

"the east" filmi


Şans eseri, pyscho woman filmleri haftası için ararken bulduğumuza pek berhudar olduğumuza.. 
isteyen izler isteyen dudak büker.. ama bir holivud aksiyonunu cümle fransız filmelerine tercih eden adamla film izlemek ayrı bir beceri imiş, bulmuşken paylaşayım dedim.. bir de, gizli oyun ne la? şeker kız candy yi çevirenler bunu da çevirdi... 
the east ile ilgili görsel sonucu

1 Mart 2018 Perşembe

asansör

asansör de konuşamıyoruz ya, çok geriliyorum ben.. konuşamıyoruz çünkü bir yabancı ile konuşabilmek için bir buçuk metre kadar sosyal mesafe lazım.. bilmeyenler bilsin, Edward Hall (1966) da şöyle tanımlamış..

toplum mesafesi : > 3m sokakta yürürken insanlarla aramızda bırakmaya çalıştığımız mesafe imiş.. tabi ki yapamadığımız zamanlar da var.. insanlar bize yakınlaştıkça uygun davranışlar hazırladığımız öne sürülmüş..  bu da tehdit algıladığımız zaman saldıracak ya da kaçacak zamanımız olması içinmiş..

sosyal mesafe: 1.5m - 3m artık bu insanla bir bağlantı söz konusu imiş.. böylece bağırmadan iletişim kurarmışız ancak hala güvenlik aralığı bırakırmışız.. ayakta duran ancak birebir konuşmayan bi kaç insan için rahat olunan mesafe imiş bu.. ya da bir odada oturan.. 


kişisel mesafe : 0.5m - 1.5m iletişim doğrudan ve konu belirgin olurmuş.. 


mahrem alan Zone < 1.5 feet (< 0.5m) eğer bi romantizm söz konusu değilse ağır tehdit algılarmışız.. 

evet ne diyordum...

 

homo homini lupus

elimde iki üç silah var; anlatmak, okumak, yazmak, konuşmak.. yazıyorum, konuşuyorum ama kimse dinlemiyor. bazen şuraya bir şey yazıyorum, kimse hiç bir tepki vermiyor, elektronik bile tepki vermiyor. okuduklarından bile emin değilim. Belki en az günde 3 kez paylaşım yaptığım için, bunalttım insanları, engellediler beni belki de diyorum. Ama sonra Dylan bir fotoğraf koyuyor, bir aşk ı ilan ediyor, 500 like 150 yorum!! memleketin hali mi yoksa bizim kedilerin keyfi mi? bazılarınız diyor ki bıktık karanlıktan, olumlu şeyler de paylaşılsın istiyoruz. iyi de siz arkanızı döndükçe kararıyoruz... yani politik bir paylaşımın altına--ki politikadan anlamam, ancak bariz haksızlıkları paylaşıyorum---şuraya bir yorum yazmaya, bir duygu paylaşmaya bile korkuyorsan, o zaman ben mesela durduk yere haksızlığa uğrasam da sesin çıkmayacak doğru mu? hatta; o da çok sivri dilliydi, bi ara da hdp yi desteklemişti, terörist lölölö diye adilik bile yapacaksın doğru mu? benimle yıllardır bi kahve içmemişken, o da şöyleydi böyleydi diye atacaksın doğru mu? o zaman bi zahmet defol git sanal hayatımdan, sapık gibi kocamı çocuklarımı gözetleme.. iki haber oku, iki toplantıya katıl.. kafanı aç kafanı..

nasıl cool olunur?


yok hakikaten soruyorum, nasıl olunur diye. tarifi bilsek biz cool olurduk zaten kızım. ha evet, içim MIA ilen zıbarana kadar dans etmek istiyorken, yazmak çizmek, boyamak, oynamak istiyorken içim.. hiç büyümemiş içim ham kalmış.. içi pişmemiş.. altını çok açtın demek ki.. ne? yemeğin diyorum.. ha evet ne diyorum.. boyumu aşkın sorumluluklar aslında yaşlanmak zorunda, ben değil.. ah nerde 15 yaşımdaki ben, beni görse yüzüme tükürür, mortgage (ne bileyim nasıl yazılır, sen bak bakiim bi zahmet) ödeyen, iş yerindekilerin arkasından konuşan, arkasından konuşulunca çok sinirlenen, hırs yapan, akademisyen yaaa! akademisyen olmuşsun sana inanamıyorum, ne oldu tiyatro? yeminlen yüzüme tükürür 15 yaşındaki ben.. tüüüüh der, bugünler için mi atmadım o gün camdan kendimi der... yazıklar olsun der.. demez belki de.. bu iğrenç domestik dili marifetmiş gibi kullanan da 35lik ben çünkü.. orta yaş bunalımına giren de... ha bak bunu nasıl cool yaparsın var ya; dersin ki "existential crisis" baby.. ingilizce bilmeyene de varoluşsal sorunlar dersin.. herkese edebiyat dersi verirsin ama blog benim deyip ağzına geleni öylece yazarasın.. ikiyüzlülük değil de ne? sonra salarsın.. salınca cool olunur mu mesela? anne ben cool gördüm, bakkaldan cool aldım gibi cümle içinde kullansam.. veyahut, ısırgan nasıl pişirilir diye internet araştırması yapmak üzere pazardan taşıdıklarını yıkamaya ara veren ben, kalkıp dans etmeye başlayınca.... ve buna üzülünce mesela.. sevdiği oynak şarkıları unuttuğunu düşünüp dans ettiği sırada hüzünlenince cool olunur mu mesela.. dans etmek Avustralya kıtasına özgü bir şey midir mesela? öjelerin 5 gün durunca? paran olunca ama tatile gidecek kadar olmayınca mesela.. veyahut patates yetiştirebildiğinde kompost yapıp.. tuvaletin sifonunu çekmeyince.. anne ben nasıl cool olurum söyle... kedilerim çok mutlu olunca mı.. hiç sevmediğimi söyleyince... mış gibi yapmayı marifet sanan ben.. boynunu eğen, sesini kesen de ben.. cool olmak kim biz kim kızım (bu deyim de böyle olmadı ya neyse).. amele gelmişiz biz bu dünyaya.. ama coolmuş gibi yapabilirsin mesela.. dişlerini sıkarak gülümseme dersleri alabilirsin.. sahibinin hatırına köpeğine ekmek atabilirsin.. ağlayabilirsin böğüre böğüre ki bu hiiiç cool değil....
.. Image result for MIA

23 Eylül 2017 Cumartesi

şu hayatta hiç bir şeyiniz yoksa bile, bir sarman kediniz olsun.