28 Aralık 2009 Pazartesi

hisli yeni yıl dileği..


alma vermeli promosyonlu fişli ilişkiler çağı.. pencerenizde büyüyen mor menekşenin bu dünya için fazlaca kıymetli olduğunu anlatamadım.. bana da anlatmalarına izin vermediğim gibi..
bir kez olsun şaşırmak ve sevinmek isterim..
bir gece, bir demet mor çiçek olmasa da olur, profiterol olmasa da olur, sadece korkmayan biri kapımızı çalar belki.. umarım gidip unutmak yerine kalıp mutlu olmayı seçebiliriz..
"facebookta kılınan üç rekat namazın*" ardından bilinmez olmamayı dilerim.. benim bu yıl için, hepiniz için, dileğim budur :)) mutlu seneler...

2 Aralık 2009 Çarşamba

az rahatsız değilim ha...

akşam olurken çok üzülüyorum bazen, batan güneşe doğru koşmak istiyorum..
türk polisi afgan polisine ahlak dersi veriyormuş, hayat kadınından aşk öğrenmek gibi..
minareler bence çirkin değiller... burda da inadına ezanın sesi yükseliyor.. yerimden zıpladım geçen gün zeynep kamil'de.... buna da hiç gerek yok ...
bir darbe generalinin duygusal günlükleri? ironik..
peki ya ben?
evde oturup monitöre bakarak eğlenmeye çalışmam da benim kabahatim değil.. tamam yarısı öyle ama yarısı değil.. neyse.....
patateslere de çok kızgınım, bu kadar çirkin ve bu kadar lezzetli.. bu kadar da tehlikeli..
mutfağa uygun adım yürüyüp, açlık grevi başlatıyorum.. 3200 km yol gelmiş minicik mandalinalar çığlık çığlığa... beni ye beni ye.. gözümün önünde her türlü çikolata, bu kız bana düşman mı ne?

22 Ekim 2009 Perşembe

sana siyorum

yanlışlıkla yazılmış gibi dursa da anlamlı oldu sanki..sana diyorum ile sana söylüyorum arası ve aslında sana sövüyorum anlamına gelen yeni kelime.. simek,, sidim, sidin sidi, sidik ahaha bu da iimiş.. biz ailecek sana sidik...

18 Ekim 2009 Pazar

şöyle böyle

benim için kültablası ile tabak arasında yıkandığı sürece fark yoktur. evet tabak bulamazsam kül tablasından da birşeyler yiyebilirim.. ama başka insanlar rahatsız olmasın diye sofrada külümü kül tablasına atarım..
düğünlerden, bayram tebriği kandil kutlaması mesajlarından haz etmem.. televizyon sevmem, absent içmem, pikniğe gitmem, tuvalette uzun kalmam, her şeye razı olmam, herkesi dinlemem, beyaz ışıkta oturamam, pazar günleri temizlik yapmam, kutu birayı genellike yarım bırakırım...

18 Ağustos 2009 Salı

bana gelen Ramazan sana da gelsin...


herkesin tuttugu da kendine..

bana gelen Ramazan:

biri ellerimde (ensesinden boynunu desteklerken elimle), ağrıdan kıvranarak (ne yaptıysak geçiremedik ağrısını, sonunda geçti tamamen), diğeri nöbetimde ölen 20 yaşlarında iki er hastam.. kanserden.. hatta birinin yanında, serumuyla uğraşırken elime iğne battığı için aniden 'ananı s.iyim' deyiverdim de gözleri kocaman kocaman olmuştu, 'abla sen de bayağı hızlıymışsın' demişti.. çok gülmüştük, söz verdirtttim kimseye söylemeyeceğine.. ikisine de iyi baktım.. daha bir kaç aylık hemşireydim o zamanlar üstelik..

sonra turuncu minicik bir yavru kediye araba çarptı kliniğin önünde, aldık arka bahçeye, yaşamaz demişlerdi, iyileştirdim onu, sonra adana ya gönderdim, müstakil evi olan biriyle, adı Ramazan dı kedimizin.. boynumda kıvrılıp uyumuş, ben nöbetten çıkmış sızmışım kıyafetlerimle, fotoğrafımız var.. o zamanlar severdim ramazan ayını, gece nöbetlerinde adam gibi yemek bulma şansım olduğu için..

biri dedi ki, yediğim haltlar için oruç tutuyorum.. haddim değil yargılamam..

ama benim de bir bildiğim var, ben tutmam..

ve ramazan ayından artık haz etmiyorum.. biri yemez, biri içmez, diğeri gelmez.. iş yerinde bir şey yiyip içemezsin.. tutan arkadaşlarımla bir ay boyunca plan yapamadığım gibi üstelik bir de benim gibi kan şekeri düşünce zıvanadan çıkan insanlar hırs hırs dolaşıyor sokaklarda.. benim hayatımı zindana çevireceksen sen minare tut.. yazının başında dediğim gibi..

15 Ağustos 2009 Cumartesi

hadi



girişken maymunlar.. kafeste muz.
korkuyorum.parmaklarımın arasından akıp gidiyor, deliriyorum, koşarsam daha da çok dökülüyor, o gelene kadar hiç kalmayacak avucumda..su..
katı cisim. boğazda. sürtünme kuvvetine karşı yut yutabilirsen.
uzaksa zorsa gitme. değmez. dönüşü var bir de.
beni benden aldı komplimanlarınız..
maymun götünü açtı..
kardeşim canım gel.. sadece bir bardak çay lazım..
lütfen dursun artık...

31 Temmuz 2009 Cuma

severim (:

kahve parçalarını tatlı kaşığına koy, sade kehvenin buharında eritip biraz da kahve eşliğinde..
aniden aklına gelen kelimeyi bağır
açık havada soğuk bir bira iç
msn facebook vb üzerinden gayet kişisel bir konuda açıklama yapmadan referandum yap
daha önce izlemediğin bi klibi youtubeta bul
my little miss sunshine, the big lebowski, neşeli günler, fight club, trainspotting, pineapple express vb serisinden bi film izle
rabbit heart girl ya da rudeboy dinle
spagetti nin sosu için zeytin ve mantar doğra, mutfakta bişiler yap
duvara yeni bi fotoğraf resim begenilen her hangi yeni bişi yapıştır
dışarı çık sarhoş ol
yeni tanıştığın birileriyle plan yap veya yeni birileriyle tanış
patrona özel yaratıcı bir küfür uydurup iş arkadaşlarına fikrini sor
internetteki aptal bir yoruma cevap verip kavga ortamı başlatıp sonra yok ol
resim yapmaya çalış yaptıklarını arkadaşlarına gösterip nasıl kıvrandıklarını isle
şarkı sözü yazmaya çalış nası saçmaladığına inanama
aklına geleni laf salatası şeklinde saçma sapan yaz çok da samimi olmadığın birilerine yolla
diş fırçanı al darlamayacağını bildiğin birine git gecenin bi saati de olsa...
bi kursa gidip sanki kursa kayıt yaptıracakmış gibi gayet ciddi pazarlık yap ya da mesela kanepe buzdolabı alacakmış gibi falan.. (ama alma)
danışma yazan bir yere gidip bir dakika falan danışılacak kişinin yüzüne gülmeden bak, adam/kadın gülmeye başlayana kadar bekle, sonra dön arkanı git
çingene çiçekçilerle sohbet et
dolmuş şöförüne selam ver nasıl olduğunu falan sor (biras seçici olmakta fayda var, başına iş alma)
gideceğin yeri hiç bilmiyormuş gibi yapıp insanlara sor
çok geç kaldığında çok yavaş yürümeyi dene
çok acıkınca biras daha acıkmayı bekleyip tatlı bişiler ye
yeni bi tişört al, mağzada giyinip, üstündeyken öde
komşu dükkanla sohbet et, alışveriş yaptığın insanlara nereli olduklarını falan sor
sokaktaki kediyi köpeği besle
morali bozuk birini bi yere çağır, çikolatalı bişiler ısmarla
fesleğen reyhan falan ek saksıya, hem sivrisineği uzak tutar
insan ol insan :))
hiçbiri işe yaramazsa, gel içelim, ağlarıs bile gerekirse :))
bugünlerde çok keyifsiz olan arkadaşım sana diyorum :))

29 Temmuz 2009 Çarşamba

He

simdi bu kendini ucuyor sanıyor ya, cok guluyorum, yarım litre gaz dolu boyalı plastiksin alt tarafı, bırak diyor iplerimi haberi yok olacaklardan :))

28 Temmuz 2009 Salı

ya kayadan uç...

hol don! temam sarhoş değil bırakın onu..
ah bu hayatlarımız (evet seninki de) (sen burda lütfedip yazdığımı okuyandır) ne kadar sıkıcı.. vallahi az daha sıkılsam kıracağım gidip camını.. ya neden bu kadar sıkıcı.. kaçacağım uzaklara orda sıkılınca diyeceğim gurbeeeeet sılaaaaaaa....
çocuğunuza garip isimler takmayın..
bi düşünelim şimdi.. bugünlerde düşünmek istiyorum çok.. okumuyorum izlemiyorum düşünüyorum.. keşke daha çok düşünsek hepimiz.. mesela düşünsek ne kadar zor olabileceğini ve nereye kadar kaçılabileceğini..
ortalama yaşam süren şanslıysan hadi iyimser 70 diyelim..kendi adıma üçte birinden fazlasını katlettim bile.. yok hepsini ziyan etmedim.. ama şimdi anlatmayı bir deneyeyim, mezarlıklarda beş dakika tavsiye ediyorum.. orda beş dakika oturup ölümü düşününce ne ağlayabilirsin ne de evde oturmaya devam edebilirsin.. noolur bişiler yapın, yapalım.. bana istediği ve yapabileceği bişi anlatsın biri.. sonra arasın desin ki yaptım ulen mutluyum..
ve bir daha patatesli sigara böreği diyen olursa kafasına kafasına tavayla vuracağım.. birazdan lars von teriyere de mektup yazacağım.. senin diyeceğim, derdin ne, deli mi dürttü kardeşim aldın üç saatimi, yetmedi bütün neşemi keyfimi.. verdin huzursuzluk baş ağrısı.. git.. resim falan yap..
bugün bir adam gördüm, bir hamakta idi, üsküdarda paşakapısında, beş sularında.. ve bu hamak caddede gayet işlek olan caddede (ki ben kadıköy dolmuşunda idim) sağa çekmiş bir kamyonun kasasına boyuna gerilmiş idi.. caddenin o tarafı ve pek tabi kamyonun içi gölge idi ama adam güneş gözlüğü takıyordu ve iki eli başının altındakamyon kasasında hamak keyfi ile gayet mutlu görünüyordu..
geçen gün de mecidiyeköydeki otobüs durağında sağ crista iliakama kocaman bir kelebek kondu..
deli değilim ben.. şahitlerim var!

27 Temmuz 2009 Pazartesi

moloko statues

So goodnight my dear
Hope youre feeling well
Hope yourre feeling very clear
In this song and rhyme
Thoughts of changes that
Keep ourselves intact

And yes
Its hard to fake but Im faltering
In the steps Im about to take
I am sure its true
What is all for me is much the same to you

If all the statues in the world
Would turn to flesh with teeth of pearl
Would they be kind enough to comfort me
The setting sun is set in stone
And it remains for me alone
To carve my own and set it free

So we wait and see
How this backward chapter reads
In verse inadvertently
And it feels like fading light
But thats all thats left

Only whats left is right

If all the statues in the world
Would turn to flesh with teeth of pearl
Would they be kind enough to comfort me
The setting sun is set in stone
And it remains for me alone
To carve my own and set it free

Jumping from a balloon
A carried aloft by a parachute in june
Twisting round and round
Well I hope the ground is what you find

The setting sun is set in stone
And it remains for me alone
To carve my own and set it free

24 Temmuz 2009 Cuma

ehemfs

şimdi böyle ağzım yüzüm sanki ellerimde yamuluyo hamurdanmış gibi.. yazamıyorum, çizemiyorum, arayamıyorum, gidemiyorum, çıkamıyorum, yapamadım.. korkmuyorum da kaçıyorum gene de.. cesur isteksizlik.. denir mi? biri bişi söylemişti önemliydi.. kırmızı paketlerin içinden çıkan yeşil elmalar gibi.. elma hediye etmiştim birine sevinmişti, duydum ki karpuz da sevindiriyormuş ama pasta gibisi yokmuş gene de... ne dinlesem depresif geliyo bu ara ama yine de yeni bir şarkı bulunca çok seviniyorum..
gidemiyorum kalabalıklara, kat beş üst sınır.. aynı anda iki kişi konuşunca başım ağrıyor, bir şeyi üç kez tekrar edersem de tansiyonum yükseliyor.. otobüs camından pet şişe fırlatma görüntüsünü bir daha görürsem bağıracağım.. ve biri daha omzumu çıkarır üzere çarparsa bana geri dönüp ben de ona çarpacağım.. bakalım istanbulda bunları yaparak kaç gün hayatta kalacağım..
günde en az 6 saat uyanık ve çalışır geçirdiğiniz o yer, ofis işyeri neresiyse artık, dayanılmaz olduğunda baş etme yöntemleri geliştirmelisiniz.. yoksa cuma akşamı haliniz budur..
başımı burnumu kuyruğumu her neyse işte o gurur göstergesi yerleri dik tutmaktan sıkıldım.. yenik ezik bunalımda ve sıkıcı olmak istemiyorum..
geyik yapıp eğleniyorum bazen, konser istiyor canım, sinema bir de.. şimdilik gidemiyorum.. zaman, arkadaş ve para aynı anda denk gelemedi bu ara..
ya ne güzel olurdu, bir demet mor kokan bitki ve kakaoluşekerli bişiler eşliğinde gece yarısı çalan kapı, taşınmadan önce.. serin sessiz oturulsa balkonda, sıkılmadan..
aaa balkonumla son yazım, kaçırmayın derim.. şu erikleri de yarın halledeyim..

22 Temmuz 2009 Çarşamba

çük

istediğimi yazarım..
efendim? evet küfürbaz olduk gittik batıdan ala ala bunu aldık.. arabaların önümde durması kapıların otomatik açılması falan kesmez.. eyvallah hamdi..
kendinden kaçamazsın mış, havadar minik sahil kenti söyledi, bilmem artık çok mu okurlar çok mu gezer... arka bahçem batıya ön bahçem doğuya baksın, sivrisinek saz çalsın...
algıda sıçıcılık..
sanıyorum ki yerim yerim bişicik olmas..
kırarım ben elime geçeni..
saldım gitti..
bi kadın vardı mavi körü, bulamıyorum onu, çok güzeldi yaa o, nerde?

11 Haziran 2009 Perşembe

domates

günlerdir bekliyordum, minicik şey beni nasıl mutlu etti.. yedim onu :)
king size cigars without harming.. ellerimle yarın yapıyorum.. ellerimle ciddiyim.. evet takdir bekliyorum, akıl sağlığımı korumak için yüce bir çaba sarfediyorum... tv seyretmiyorum, gazete okumuyorum, bazen bilgisayar radyo ne varsa kapatıp yemek yapıyorum falan... heh, elektrik gidince saati şaşırmış salak radyom ansızın çalmaya başlayınca, üç dakika kadar bilgisayarın ekranına baktım nereden geliyor bu müzik diye :)) sonra da o sinir bozukluğu ile 10 dakika kadar ukrayna atasözüne güldüm.. çok planlıyımdır dakik.. heh, geç kalma sebeplerim zamandan bağımsız tamamen..
dallarında kargalar var.. severim kargaları.. dinlemiyor, orda değil gibi ama kayıtsız da değil.. bana benzemiyor ama bana ait bir şeye sahip.. defol git yaa artık dedim sonunda, güldü.. incirli duvar.. dizanteri deresi.. boş laflar boş laflaaar..
susamadığım zamanlar vardır benim bilen bilir, birinin sus demesi lazım.. teyze olmaya henüz hazır değilim ama yolda kerata, adı bile belli.. benim burcumda doğacak üstelik..
bugün o reklam panosuna sinirlendim, steril bir kadın vardı gülümseyen, ama biliyorum
bunlar dünyayı zehirler, temizlemek için.. hiç de uygun rol model değil.. buradan pisliğe davet ediyorum seni.. pis ol.. zehirleme yeter ki bizi.. alkım kitap marketler zincirler, nefret ettim bir kez daha.. yakında anlayacağım bazı şeyler işaret midir? bir kaç deney yapıyorum, örneğin hiçbir yerde bulamadığın kitap oradaysa, belki de almamalısındır onu.. bugün 3 ayda bitirebileceğim kadar kitabı 8 ay taksitle aldım, 3 ay sonra ne halt edeceğim? hem niye 8 ay? alkımdan değil elbette.. kitapevi sevenlerdenim ben.. imge mesela. bilimsanat'ım vardı bir de ah.. yok artık..

9 Haziran 2009 Salı

bak, canını yakarım :))

ruhum ruhum.. sana ambalajında garantili sıkıntı gelmiş.. histerik bilinçsiz kahkaha..
sigaranın tadını kaybettim, bir metre sandviç yedim, a silver mt zion dan dertli türküler dinledim, yürüdüm, yağmur yağsa ya.. severim ben bakma sepya klipler.. ben yazdım ben yönettim ben oynadım..
materyalist endişeleeeer, boş şişeleeeer, buzdolabı kokusu ve altı aylık şirin bir hamamböceği, sabahın beşinde evinin yarısını çöpe atmaya karar veren üst komşumun ev arkadaşıydı.. allah rahmet eylesin..
istanbulun hastaneleri ve bilimsel eziyet.. melek gibidir okmeydanı hemşireleri.. anketlerim vaaar, sahibinden hiç kullanılmamıııış.. numaralı kadercilik.. geçen yıl da banyoda baktım bir akrep cenazesi, edbiyat değil ulen gerçek, ezilmiş bööle bakıyo bana ölü ölü.. üzülmedim valla ne yalan söyliyim.. korkmuştum biras, birini aradım sende kalıcam bugün dedim.. sevmem eklembacaklıları, nefes almayandan kork derdi babaannem, ama pek ne dediğini bilmediği dönemlerdi, olsun, ben söz dinlerim..
kork.. ah be, sonunda sevdiğim bir emir kipi :)
yumuşatıcı gözüne limon sıkma deneyi.. hahaha oturduğu yerde eğlenebilme yeteneği.. var mı acaba literatürde, cochrane library ye bakayım ben bi..

7 Haziran 2009 Pazar

sakin

kendimizi bu kadar sevmeyi bize kim öğretti? yaşadığımız bu muazzam özgüven patlamasını neye borçluyuz? her gün tuvalete gitme zorunluluğumuzla yüzleşirken, aynadaki görüntümüz ne kadar mükemmel olursa olsun, günden güne değişirken, bizi kendimizden bu kadar memnun olmaya kim ikna etti? ilk kim söyledi kendimizi sevmenin doğru bir şey olduğunu? ya değilse...
evet artık severek caz dinlemeyi de başardım, uzadım, başım göğe erdi. aynadaki hiç fena değil, aptal değil, duygusuz değil, kötü biri de değil.. sigarayı bırakan, kilo almayan, eh az çok anneyi mesut edecek kadar kariyerini falan yapmış, hayalini gerçekleştirmiş, okumuş, izlemiş, düşünmüş, denemiş... bunları düşünürken içimden gelen neden indirmek camı çerçeveyi..
istediğini alamayan bu herhangi biri olamayan..
endişelenecek neyim var?

3 Haziran 2009 Çarşamba

bahçedeki bankta kitap okurken ne kadar süre hareketsiz kaldıysam artık, yürümeye başladıktan beş dakika sonra sırtımı ve popomu hissetmeye başladım.. karanlık bir koridorda adımı üç kez bağırdılar.. siyah beyaz ekranda yer değiştiren yuvarlaklar.. alınsa mı, bakılsa mı, kendi aralarında konuşuyorlar, ben kendimi saksı gibi hissediyorum, belli değil, içi yoğun, yaz diyor, ayırt edilemeyen yoğun vs.. bir kapının yanındaki banktayım bu kez, yapılacak en iyi şey yine kitap okumak.. bir kadın çıkıp muhtemelen eşi olan adama seslenip içinde yüzünün bir parçası duran küçük cam kavanozu gösterdi, kavanozu yüzümden 20 cm yukarıda tutarak.. tüm bunlar bana çok tanıdık, yine de rahatsız edici.. çünkü benzer bir işlem ihtimali üzerine oradayım..
nihayet uzman görüşü; her şey yolunda, endişelenme.. sizi öpebilir miyim demedim tabi.. ama istedim.. sağlıklıyım :))

1 Haziran 2009 Pazartesi

açık mesaj: son kalemiz, kanımızın son damlasına dek savunulacaktır. anladım diyen lütfen anladım desin...

kara kuru mevsim yaprakları yerde ilk yağmurda çürüyecek. ikiye böldüm, gülümsedi çürük dişleriyle. Namaza durmuş masal prensi kadar acayip. Anlamaya çalışmaktan korkmak: Ya anlarsam? beynimizin sırat köprüsünde yürüyüşümüz ip cambazı ateş üstünde. dumandan çekip içine dumanla gözleri yaşaran, ipi göremez.
Kurtarılamayacak kadar yıpranmış ruhlar yine de yamalı tedavülde. kelimeler kesinlikle oyuncak değil. bu da benim teşhirim en az diğerleri kadar çirkin ve anlamsız. Dişi köle ısırığı, zenci masalı, avakado gibi pazara yabancı ithal tropik acılarımız kamyonlarla uzak yollardan geldi ki onların hikayeleri tadını bilmediğimizden mi daha gösterişli?
Yaz senin için otobüsteki ter kokusu olursa, memelerini ve bacaklarını görmeye çalışan adamların ve yine de sevinebilirsen eriklerin çiçeklendiğine, başardın derim kızım..
muhtıra nedir biliyorum. ne yazık ki biliyorum. kalıntı dil. kalanla konuşmak sadece.. Gülmüştük bunu bi sen anladın bi ben anlamadım diyene. şimdi anlamlı gibi sanki.
Çiçekli kalpli pembe şeker, çıngıraklı yılan yumurtaları. herkes büyük herkes anlamış, herkes acı çekmiş.. anlatıyorlar bak..
Ellerini tutsam bırakıp gitmek istiyorlar.. Bırakıp gidiyorum, arkamdan geliyorlar..
eh, zamanıdır, az kaçıl da hava gelsin...

24 Şubat 2009 Salı

damdan düş bir cümle değil tamlamadır.. camdan kuş gibi mesela..