28 Aralık 2010 Salı

bu akşam

video indirme hızından aldığım güçle telekoma okkalı küfrüm hazır iken yanyana açtığım sekmelerin iki sayfayı geçtiğini farkediyorum.. küfrümü yine de ediyorum.. sigara alabilmek için 5 kuruşum eksik.. her yeri arıyorum yok koca evde 5 kuruş kalmamış tam manasıyle.. kartları alıp çıkıyorum.. merdivenlerden inerken mis gibi kek kokuyor.. canım istiyor, akşam yemeği olarak bir parça havuç yediğimi hatırlıyorum.. apartmanın kapısına asacağım yazıyı düşünüyorum: bu apartmandaki ruhsuzluk canıma yetti..  kapıdan çıkıyorum, annemin tabiriyle götüm bağrım açıkta.. soğuk.. önce geri dönüyorum apartmana.. sonra gene dönüyorum.. markete ne kaldı şurda.. bunu gören komşu merhaba diyor. bu sitenin tarihinde ilk kez biri benden önce merhaba diyor. ardından beni iyice afallatark soruyor, kapıda mı kaldınız? o kadar da ruhsuz değilmiş apartman.. yok diyorum, vazgeçmiştim sadece, soğuktan.. gülümsüyoruz.. marketten 6 yumurta(kek için)..deterjan, türk kahvesi ve sigara alıp eve doğru seyirtiyorum..ne saçma bi alışveriş listesi.. poşete lüzum yok..kucağımda yumurta deterjan kahve ve sigara.. koşuyorum..  bunları yazıyorum.. bunları yazıyorum.. bunları yazıyorum.. sigara içiyorum.. bunu da yazıyorum..

26 Aralık 2010 Pazar

is it?

http://iniwoo.net/inspiration/creative-smart-print-ads/?awesm=fbshare.me_AM1E8

22 Aralık 2010 Çarşamba

gugılettim
guılettin
gugıletti
gugılettik
gugılettiniz
gugılettiler

2 Aralık 2010 Perşembe


uykum var aslan parçası.. zahmete değmez mi? dönüp dolaşıp beni arayan sırtlanlar var.. bana geliyorlar arada bir.. uzak tutamıyorum bir parçam onlarda benim.. serbest bırakım.. serbest düşüş ve serbest meslek isteriz.. serbest çağrıştığından değil.. kanımın bir kısmını alıp buzluğa koymak istedim.. klozete gül koymak.. go oynarken aklımı yitirdim.. maneviyatımın derinliği seni korkutmasın, düşüncelerin götünü kaldırma kuvveti var malum.. ben bende değildim epeydir, şimdi buldum.. kırmızı mum.. sahipsiz kokumdan.. yıllardır uygun parfümü bulamayışım.. freud diyor, doğru diyorsa eyvah.. rüyalarım iflah olmuyor.. gene paramın yarısını kitaba yatırdım, öbür yarısını da taksimde muhtelif gıdaya taksim edeceğim..
alışmak en büyük dert bence.. artık zamanı gelmedi mi kalkın, vazgeçelim, kalkın bir hareket edelim. hakaret de edelim.. zamansızım ben... bu dünyaya doğmamalıydım..
pileylistini ağlatırım.. şarkı cennetine düştüm.. yeni şarkılar dinlemeye bile zaman yoksa ben ölmüşüm..
uykum var ulan.. uykum diyorum.. kuaför kurbanı olduk gene.. kadın olmak istemiyorum.. bana bileklerimi kesmemek için on gerçek neden söyleyin.. öyle deniz ağaç böcek vs sayılmaz.. burda şu an elimin altında on gerçek neden.. kesmem korkmayın.. çok da korkmazsınız ya.. ben de kesmem zaten.. o en son artık.. şöyle 60+ bir altın vuruş.. karga besleyeceğim, all we go to hell söylemeyi öğreteceğim.. estetik olmak istiyorum... bin liram olsun hepsini kıyafete yatırayım istiyorum.. taşınmak istiyorum uzaklara.. yeniden başka yerlerimle gülmek istiyorum.. derin derin nefesler alıyorum, hastalara dokunuyorum.. bazıları beni uzaktan sevsin.. midem alsa havsalam almıyor.. kızıyor.. uz ak tan dır.. olsun dokunmuyor.. beynim bulanıyor.. bulamıyor..

23 Kasım 2010 Salı

a love song for bobby long..


olmaz olsun böyle güzel film..
.............
.........spoiler..............
"Have you told her about the difference between true love...
and a warm bed to pass the time away?"


"Friend by enemy I call you out
You there, with a bad coin in your socket
You there, my friend with a winning air
Who palmed the lie on me when you looked
Brassily at my shyest secret
With my whole heart under your hammer
That though I loved him for his faults
As much as for his good
My friend were an enemy on stilts
With his head in a cunning cloud"

''dost gibi gözüken düşmanım sana sesleniyorum:
sen, sen cebinde türlü hileleri olan..
sen oradaki benim ihtişamlı dostum..
en utanç verici sırrıma sinsice baktın ve beni mahvettin!
tüm kalbimi
çekicinin altına koyacak kadar sana güveniyorken..
yanlışlarını da doğruları kadar sevdiğim
kafası şeytani bir bulutla kaplı dostum!
biz uzun sopalar üzerinde cambazlık yapan iki düşmanız.''
dylan thomas


6 Kasım 2010 Cumartesi

şiddetli geçimsizlik!

olmuyor efendim,
yaşayamayacağız daha fazla birlikte.. bu evdeki ses düzeyi devamlı sinir bozukluğuna yol açabilir.. ses düzeyi artıyor hala ama.. önce yavaş başlıyor, duymazdan geliyorum, görmeze gidiyorum. öff tamam ıhım evet.. giderek yükseltiyor.. kapısını kapatıyorum, daha da bağırıyor.. hayır o ses neresinden çıkıyor acaba.. atacağım camdan aşağı haberi yok.. zaten meşhurum camdan attıklarımla istanbulda :) başka zamanın konusu olsun.. ben bu buzdolabıyla yaşayamayacağım daha fazla hakim bey.. şimdi kendisine bir de sifon eşlik ediyor sürekli tiz bir sinyalle.. bozuklar orkestrası.. bu yüzden intihar edilir mi?
az evvel komşunun hapşurduğunu duydum lan oha.. çok yaşa diye bağırdım.. cevap gelmedi, duydu mu ki?

2 Kasım 2010 Salı

yıllık küfür limitiniz aşılmıştır

başta asu tv çalışanları olmak üzere sırasıyla
benimle aynı metrobüste gelenler
mecidiyeköy ing bank şube şefi
yok tüm ing bank çalışanları
benimkinden önceki 3 metrobüse binen yolcular
eskiler
yeniler
feride
ev arkadaşım
kuzenim
arkadaşlarımın hepsi
en çok da o..
kusura bakmayın..
off sigarayı bırakmak çok zor..
ha bir de bugünden itibaren dini kelimeler tamamen lügatımdan çıkıyor..
aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa.....

27 Ekim 2010 Çarşamba

sonsuz uzayda çaresiz toplayıcı kadınlar...















mağaralarda yaşayan insanlar da yatak yadırgıyor muydu acaba.
"evden başka yerde sıçamıyorum abi, üç gün oldu çok fenayım" demişler midir mesela..
ya da orta sınıf kadınları
"ay şekerim ava diye çıkıyor üç gün ortalıkta yok, getire getire bir tavşan getiriyor utanmadan, ayol ben onu götümle tutarım zaten, eve sadece sıçmaya geliyor bu herif" diyorlar mıydı?
" bi yaz gelsin meyveler çıksın, ben bilirim yapacağımı" dediler mi çok merak ettim bak şimdi..
"valla şekerim haklısın, gökte on ay eskidi benimki de saçımı çekiştirmeyeli.. kesin bu karşı dağda bi halt karıştırıyor bunlar"... diye devam eder mi?
lan teknoloji bir gün, yaşananlar uzayda kaybolmuyorsa ve onları yakalarsa, bize izletir de güler miyiz.. ne güzel olur beh...
aslında o teknoloji şu an, sadece beklediğim haberleri ulaştırsa da olur :))
bir de şunu merak ediyorum, 4,5 milyon koyun ve 4 milyon insanın yaşadığı yeni zelanda da neden büryan kebabı yok da bizde var?

24 Ekim 2010 Pazar

my lovely clown.. i think i've never seen your face... my lonely friend, you've never told me your story..

katli vaciptir :)

elektrikler kesilince mum ışığında go oynamak:
m: bu oyun biraz şey..
o: ney? sıkıcı mı?
m: yok değil..
o: yorucu mu?
m: yok değil de..
o: .....?
m: göremiyorum lan.. ışık yok..
o: hahahahaha...

o: iyi geceler canım, mum kalsın mı, lazım mı?
m: naapıcam lan pandomim mi?
o: hahahahahah...

20 Ekim 2010 Çarşamba

çakma jöntürk.. ham zeytin..

kaçıyorum.. üstüste ütülü katlı eşyalar (oğlum seni bu düzen mahvetmedi mi?).. saçma sapan laflar, veda hutbesi okundu dedim inkar etti.. 10 da yatılır mı? beyaz entariler uzak olsun.. 450 km az değil.. Eli Kaş ta, gözü Meis'te.. hem de yalan söyledi..
fimler kitaplar derken boğulur.. hem Mehmet çok dalga geçerdi benimle..
meziyetlerim varmış.. eziyetlerim de var..
yiğidi öldürdüm buyrun hakkı aşağıda:
selam vermeden girmedi mekanlarına.. tavuğa çarptı, kahrından öldü.. bir saniye olsun uzaklaşmadı.. ben üşümüştüm, o sıcaktı.. kocaman, çınar olsaydı keşke adı.. ağacı tanır toprağa yakın duran adam.. baktı mı görüyor.. bana bırakmıyor, karar veriyor.. dahası var yazmayacağım.. korkaklıkla suçlayamam.. yol uzun.. yalnız yürüyecek.. kurtar kendini o karanlıktan Don Quijote.. yazımı yazdım, görevimi tamamladım..eyvallah..

28 Eylül 2010 Salı

suratsız


suratsızsınız suratsız.. otobüste, işte, sırada her yerde.. gülmeye hasret kaldık... güleceksiniz lan!!! döverim.. bilenler bilir bir kaç ay içinde hepinizi döverim.. otobüsteyim efendim, taksimden evime ulaşmaya çalışıyorum, 9 civarı akşam.. temiz de dayak yemişim.. 90 kilo bir adam yalın ayağımda 180 derece dönmüş.. yorgunluktan oturamıyorum bile.. bir adam var, tam önümde duruyor.. orta boylu temiz kıyafetli, çizgili gömlek.. elinde küçük bir poşet.. belli kendi halinde.. 50 li yaşlardadır diye düşündüm.. öksürmeye başladı.. kalktım yer vermek istedim.. istemedi, "yakında inicem, hem o kadar yaşlı değilim" dedi gülerek.. estafurulla dedim.. "geceleri saymazsak 30 um daha" dedi.. güldük birlikte..

15 Eylül 2010 Çarşamba

paket açıldıktan sonra 12 saat içinde tüketiniz..

talimatları dikkatle okuyun..
kimse beni şaşırtmıyor artık.. hayal gücümün ötesinde aptallıklar dışında, sevinerek şaşırmıyorum..
başkasının çöplüğünde dolaşan leylek.. savunmasız kaçıyorum... leylekler yuvalarını civardaki ağaçlardan tanıyıp bulurlarmış.. ağaç kesildiğinde en çok onlar için üzülüyorum.. gelecek kuşaklart için hiç endişeli değilim zira..
arkama bakmadan koşuyorum.. bir ömürlük bahar bahçesini bir öğün akşam yemeğine tercih etmiş olmak.. daha hızlı koşuyorum.. artık bedel ödeyecek gücüm yok.. pişman mısın edebiyatımız da eksik kalsın..

30 Temmuz 2010 Cuma

The Man in the wilderness

The Man in the wilderness
He asked of me
How many strawberries grow in the salt sea?
And I answered him, as I thought good
As many a ship sails in the wood

The Man in the wilderness
He asked me, Why
His hare could swim and his pig could fly?
And I answered him, as I thought best
They were both born in a cuckoo's nest

The Man in the wilderness
Asked me to tell
Tell all the sands in the sea and I counted them well
And with the grain, well, not one more
I answered him, you go make sure

Said with the grain, well, not one more
I answered him, you go make sure
I answered him, you...you go make sure

27 Temmuz 2010 Salı

günlük hayatın zorlukları

bizim sitenin adı bizim evimiz sitesi.. taksiye biniyorum tamam sizin eviniz de abla sitenin adı ne diyor, nufüs müdürlüğü'ne gidiyorum, adres soruyorlar söylüyorum, tuhaf tuhaf yüzüme bakıyorlar.. deliricem şu sitenin adı değişsin..
eskiden oturduğum sokağın adı da ressam vecihi bereketoğlu sokak.. hay allaım, hiç bi adres satırına sığmaz, söylesen nefesin yetmez.. öff.. tanımam etmem ne ressammış arkadaş..

22 Temmuz 2010 Perşembe

avrupa yakasında iki gün

iki gündür vezneciler, şişli, çağlayan, mecidiyeköy, beyazıt, unkapanı, cerrahpaşa vb mevkilerde seyahat halindeyim.. masterı bitiricem diye uğraşırken, otobüs numaraları, aktarma durakları gibi konularda da master yapmış oldum.. mezun olmam için gereken 18 maddelik istanbul üniversitesi gerekli koşullar belgesinden bahsetmek istemiyorum.. geçti gitti.. msc olduk ama hayatımızda ne değişti desem, akşamları istediğimi yapma özgürlüğü, kısa bir süre için de olsa.. gelsin hafta içi rakıları, kahveleri..
halkın içine karışmamdan sebep bir görüş paylaşmak isterim, şu geçim kaynağı belirsiz, bedava gözümüze sokulan zaman gazetesi herkesin elinde.. tüm içerik referanduma göre ayarlanmış.. şöyle güzel olacakmış böyle iyi olacakmış vs.. yanımda oturan adamın gazetesinden okuyorum tüm bunları.. 12 eylül kurbanlarının (şehit demeyeceğim) ailelerini bile aramış sayın tayyip.. aaah aah ne devrimci bir yürekmiş başbakanım da biz bilemedik gıymetini.. kahkahalarla gülüyorum artık.. gençlik öfkemizden eser kalmadı.. şimdi sorum şu, madem Deniz'lere bu kadar içi yanmış, ben de kendimce minik bir devrimcilik planlıyorum.. hani taksim meydanındaki anıt var ya.. yanına yaklaşamıyoruz hani, her daim polis barikatları ile çevrili.. ne saçmalıksa bu da!! niye yaklaşamıyoruz sokak ortasındaki anıta anlayamadım.. gidip orada devrim yapacağım.. barikatları yıkıp anıtın dibine çömelip bir sigara yakacağım.. bakalım başıma geleceklerden sonra devletül zinnet beni de gözyaşları içinde bağrına basacak mı? denizlerin ruhuna ELLFATİHAAAA...

28 Haziran 2010 Pazartesi

çok duygulandım lan..

vanya dayı diye bir oyunu vardır çehov un.. yeğeninin yorgun bir akşam tiradı vardır ki şöyle:
“Ne yapalım, yaşamak zorundayız. yaşayacağız vanya dayı. Önümüzde ne uzun günler, ne uzun geceler var daha. Kaderin bize lâyık gördüğü tüm güçlüklere sabırla göğüs gereceğiz. Şimdi olduğu gibi yaşlılığımızda da durup dinlenmeden çalışacağız. Günü, saati gelince de ölüme boyun eğeceğiz. İşte ancak orada, mezarlarımızda, nice acı çektiğimizi, nice gözyaşı döktüğümüzü, nasıl zor bir yaşamımız olduğunu bir bir anlatacağız. Tanrı işte o zaman bize acıyacak.”

benim vanya dayı'yı da, çehov'u da hiç okumamış olan yengem tam olarak aynı paragrafı söylediğinde ona bir kez daha hayran oldum..

16 Haziran 2010 Çarşamba

solum terstir benim

ara sıra alışırma yapıyorum.. sol eli de kullan, sol ayağı da kullan.. şöyle şık bir gol atayım solla :) gol dedim de, gayet içten ve istekli dünya kupası maçlarını izliyorum.. çok da keyifliydi.. hani tez yazıyordun diyenlere duyurulur, sadece 2 tanesini izledik be..
fifa ya mektup,
orangutanlarınıza söyleyin, sahada tükürmek yasaklansın, çüklerini kameraya karşı kurcalamasınlar..milli marş okunurken ya da gol atınca ya da hiç bir zaman ağlamasınlar.. pembe, turuncu vs ibne ayakkabıları giymesinler, adam olsunlar.. sayın seyircilerin o öttürdükleri borular da kıçlarına kaçsın.. evet bu kadar..
ne diyorduk, sol elim evet..
zira sigara içerken bile embesil bir tutuşu var sol elimin.. beni rezil ediyor.. az önce çay alırken elimi yaktım.. bak aklıma geldi, yıllardır sürekli bir yerlerini yakan, kesen, kıran döken sakar kankaya bir sorayım, yahu belki de solak değil kızcağız.. söylemek kimsenin aklına gelmez ki..
neyse, adam dedi ki, bak evi temizleyince ve yemek yapınca mutlu olmuşsun. ulan senin mi mutluluğun sığ, ben mi ifade özürlüyüm? haftalardır yapamadıklarımı yapabildiğim için şükrettim sadece..
ne zamandır satranç oynamıyorum. var mı benimle satranç oynamak isteyen? sol elle ama :)

31 Mayıs 2010 Pazartesi

göz'den düş-er-ler

happiness makes up in height for what it lacks in length - robert frost..
en kısa andır mucize.. buko....
çevirisi çok kötüydü benjamin, okuyamadım seni, beni affet..
yeni bir etek aldım.. yeni bir kitap aldım.. yeni planlar yaptım..
fikir uçuşması psikiyatrik bir belirtidir..
bir tane yapımcı da yaşar kemal in kitaplarından birini dizi yapsa ya.. bir tek bölüm kaçırırsam şerefsizim..

27 Nisan 2010 Salı

mayıs sıkıntısı


ms office, SPSS uzmanı olmak, yine de o belalı tabloyu yapamamak.. her gece rüyanda danışmanını görmek, saatin çalmadan uyanmak.. bloguna iki satır yazı yazamamak.. dışarı çıkarsan vicdan azabından ölmek.. tez nasıl gidiyor diye soranları terslemek.. bütün sülaleye tezinle dert olmak.. zira yarısı ne iş yaptığımı anlayabilmiş değil.. yaza yaza bitiremiyormuşum bir türlü.. aaaaaarrrgggh >:(
bu arada günlük hayatın zorlukları var.. en sevdiğim kalem bütün boyasını notlarıma bırakıveriyor... temizlik personeli masamın, çiçeklerimin ve dosyalarımın kaderine karar veriyor, her sabah bir sürpriz.. kocaman notlar asıyorum psikopatlar gibi: LÜTFEN EKRANIMI SİLMEYİN.... ertesi hafta ekliyorum altına: LÜTFEN KAĞIT HAVLU İLE DE SİLMEYİN.. vs diye.. işe yaramıyor... işe yeni başlayan temizlik personeli duygularını saklayamıyor: "ben de sizi çok sinirli biri sandım" meali: kim bu ruh hastası dedim, normal biriymişsin madem, bildiğimi okurum..
1 mayıs operasyon günü.. 3 mayıs drenler alınacak, 7 mayıs dikişler.. 10 mayıs kongreye son poster gönderi tarihi, 15 mayıs okul gezisi, 25 inde tez teslim, 26-29 kongre, 29-30 sınav gözetmenliği..
izlemeyenler izlesin, güzel filmdir mayıs sıkıntısı..

6 Nisan 2010 Salı

Semmelweis Refleksi

İnsanların bir bilgiyi otomatik olarak (refleks olarak) hiçbir düşünce, tecrübe veya gözleme tabi tutmadan reddetmelerine Semmelweis Refleksi (Semmelweis Reflex) adı veriliyor. (Bu tanım yazar Robert Anton Wilson tarafından yapılmıştır).

Semmelweis, insanlık uğruna şarlatanlık suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı, görevine son verildi, meslekdaşlarının alay konusu oldu, aşağılandı, ve insanlıktan tamamıyla umudunu kesmiş olarak bir akıl hastanesinde hayata veda etti.

“Hijyen İstedi, Meslekten Men Edildi”
Dr. Phillippe Ignace Semmelweis, yaklaşık 150 yıl önce, çalıştığı hastanede, ebelerin yaptırdığı doğumlarda anne ölümlerinin, doktor veya tıp öğrencileri tarafından gerçekleştirilenlere göre çok düşük olduğunu fark etti. Bunun nedenini doktorların otopsi sonrası ellerini yıkamadan doğrudan doğumlara girmesine bağlayan Semmelweis, kliniğinde sıkı bir el yıkama uygulaması başlattı.

Anne ölüm oranını, 3 haftada yüzde 22’den yüzde 3’e düşürmeyi başaran Semmelweis’in el yıkama önerisini hekimlik için onur kırıcı bulan Viyana Tabip Odası, onu meslekten men etti. Semmelweis, yoksulluk içinde bir akıl hastanesinde yaşamını yitirdi.

Macar Ignaz Philipp Semmelweis (1818-1865), Budinde doğdu. Alman asıllı mütevazı gelir düzeyindeki bir ailenin beşinci çocuğuydu. Babasının kendisini bir avukat olarak görme isteğine karşın tıp bilimine meraklıydı ve Viyana Tıp Fakültesinde tıp öğrenimini tamamlayarak kadın doğum uzmanı oldu. O devirde kadın ve çocuk sağlığıyla haşır neşir olmak pek fazla tercih edilmeyen bir meslekti.

Tıp tarihi 1847 yılında doğumda el hijyeninin önemini vurgulayan ve yöntem olarak yerleştiren Semmelweis ı tıpta el hijyenini vurgulayan ilk kişi olarak anmaktadır.

Semmelweis henüz 28 yaşında genç bir asistan iken bu açıklamaları yapmıştı. Ancak bu sıralarda, Macaristanın 1849daki Avusturyalılara yönelik başarısız devrim girişimi, Viyanalı doktorların Macar meslekdaşlarına karşı yersiz bir milliyetçilik duygusu beslemelerine yol açmıştı. Semmelweis kutlama beklerken, aşağılanma bulmuştu. Hastane yönetimi tarafından sözleşmesi sona erdirildiği gibi, başlattığı el yıkama uygulamasından da vazgeçiliyordu.

Ancak bunu izleyen dönem Semmelweis için tam bir karabasan halinde geçti. Bir yandan döneminin geçerli tıbbi paradigmasına karşı çıkışı, ama öte yandan da bu karşı çıkışının gerekçelerini açıklayamıyor oluşu, Onu katlanılması güç bir duruma sürüklemişti. Viyanadan ayrılıp Budapeşteye döndü ve kendini hemen tümüyle dirençle karşılaşan kuramını bir kitap halinde yazmaya verdi. Loğusa Hummasının Nedenleri ve Önlenmesi başlıklı kitabı 1861 de yayınlandı, ama ikna edici bulunmadı. Artık öteki meslekdaşlarının "Nerede hani, senin o mini yaratıkların ?" biçiminde alaylarına maruz kalıyordu. Bir süre sonra bu durumun çığırından çıktığı ve Semmelweisin ruh sağlığının da giderek bozulduğu, Viyanaya geldiği bir dönemde arkadaşları tarafından akıl hastanesine yatırıldığı bilinmektedir. Ancak kendi ölümünün de loğusa humması olan bir hastasıyla çalışırken yaralanması sonrasında, açıklanması için savaştığı bu hastalık nedeniyle kaldırıldığı akıl hastanesinde meydana gelmesi tuhaf bir rastlantı kabul edilir.

Daha sonraları, önce İngilterede Listerin, hemen ardından Fransada Pastörün zafer kazanan antisepsi ilkesine yönelik açıklamalarıyla haklılığı anlaşılacaktı.

Evet, 1865te ölen Semmelweis yenik düşmüştü, teorisini kanıtlayamamıştı ama kazanan onun hastaları olan yoksul anne adayları olmuştu.

26 Mart 2010 Cuma

iç huzurumu kaybettim, tehlikeliyim..

akşam kitabım bitti, kitaplıktan buko göz kırpınca attım çantama.. gene mi buko okuyosun diye sorarlarsa: 'iki kitap arası buko'yu tekrar okurum ki kendime geleyim derim dedim.. kimse sormadı.. kimse sormuyor ama ben nedense hep önceden cevaplar hazırlıyorum.. mesela neden beşiktaştan geliyorsun deseler, metrobüse küfrederim diyorum, kimse sormuyor.. sevgili derse niye lacivertin üstüne siyah giyiniyorsun diye, şunu derim diyorum.. ama sormuyor.. epeyce zamanımı alıyor muhtemel sorulara hazırladığım cevaplar.. ama genelde kimse sormuyor..
buko, sabah sabah güldürdü gene beni:
buraya ilk taşındığımızda
komşular çok sıcak davrandı
yan komşum yaşlı bir çift,...
yapabileceğimiz bir şey varsa...evdeyiz ..dedi
batı tarafında oturan genç çift suskundu
biz mesafeli dururuz dedi adam
en iyisi dedim
haftalar.... sonra bir gece
kadınımla
kapıştık.
kendimi çırılçıplak ve
tamamen aptallaşmış
onu bahçede kovalarken buldum
arkasından taş atıp
deli gibi, ALLAHIN CEZASI
PİS OROSPU! diye bağırıyordum falan..
şimdi yandaki yaşlı çift
benimle çok az konuşuyor,
adam tersçe, kadın hiç.
ama batı tarafındaki genç çift
daha samimi davranmaya başladı....
.....
buko yaa, seviyorum seni.. bu kitabı alırken kitapçı bana "hayret, kadınlar bukowski sevmez hiç" demişti.. ben senin bildiğin kadınlardan değilim diyip kapıyı çarpıp çıkmadım tabi :) severim dedim kibarca.. ne sıkıcı :))
kızdığınız zaman otobüste falan, insanlara ne yaptığını sorun sertçe. çok etkili.. "NAPIYOSUN?" diye epey sert çıkışınca uyanıyorlar bir, düşünüyorlar önce "ne yapıyorum hakkaten" diye.. sonrası karakter meselesi, ya üste çıkar ya susup uzaklaşır..
otobüste önümde dikilen kadının sırtında beyaz ip var minik, almamak için zor tutuyorum.. deli bir istek o ipi almak için.. dikkatimi çoraplara yöneltiyorum, ne feci o desenli parizyenler.. öff.. arkadaşımın tavsiye ettiği durakta iniyorum tekrar otobüse ama yanlış otobüse binip okula uzaktan el sallayarak üç durak öteden dona küfrede yürüyorum.. bu ne soğuk be..o hışımla kantinde iki tost bir çikolata yiyorum..

19 Mart 2010 Cuma

Anadolu'nun Kayıp Şarkıları


evet efenim gitik annemle izledik, çok da beğendik..
nasıl gaza geldim i am from anatolia ulaaaaan where the sun rises ulaaaaan, you'r fucking idiots, we have seventytwo nation ulaaaaan diye bağırıyordum kiii..
eve varıp da annemin eee ne zaman evleniyosun sorusu, cevaben okkalı terslenmem üzerine annemin bana küsmesi üzerine bi kedim bile yok ulan, s.kerim anadoluyu, kaçacam buralardan diye küfrede küfrede kanepe uykusu uyumamla tüm gazım alınmış olup aranıza aynen eskisi gibi mis pak döndüm..
anne kolay, gönlünü alırız ama.. bu bin yıllık beynimize işlenmiş öğretilerden nasıl kurtarırız.. bilemiyorum..
neyse, ne diyorduk, evet, anadolu'nun kayıp şarkıları çok güzel.. izlemeseniz de bilet almanız çok önemli..

5 Mart 2010 Cuma

Eşşeği Saldım Çayıra :))


Eşşeği Saldım Çayıra
Otlaya Karnın Doyura
Gördüğü Düşü Hayıra
Yoranın Da Avradını

Münkür Münafığın Soyu
Yaktı Harap Etti Köyü
Ölüsüne Bir Tas Suyu
Dökenin De Avradını

Derince Kazın Kuyusun
İnim İnim İnilesin
Kefenin Diken İğnesin
Dikenin De Avradını

Kazak Abdal Lütfeyledi
Yaktı Köyü Mahveyledi
Sorarlarsa Kim Söyledi
Soranın Da Avradını

4 Mart 2010 Perşembe

nefesimi kes..ti....

zifte bulanmış o yengeç gibiyim.. bizi saatlerce ağlatan.. bir tek gözlerim görünüyor.. kıskacımla siliyorum gözlerimi, yine göremiyorum.. ellerimden akıyor şimdi, yazdıklarıma bulaşıyor.. öyle karanlık öyle soğuk olmadı hiç bir yer daha evvel..
daha önce de nefes alamadığım olmuştu.. ardında bırakabilmek, pişman olmamak ne güzel .. yine doğru olanı yapacağım biliyorum ve pişman olmayacağım..
insanlar var, bir parça hatırayı efsane zanneden.. hem oyuncaklarını kırıp hem de yıllarca koynunda saklayan.. gidin, bulun onu, geç değil.. üzmeyin artık.. hayat bildiğim kadarıyla tek.. madem bir zamanlar o kadar mutluydunuz, o kadar güzeldi üstelik hala hemfikirsiniz bu konuda.. durmak niye.. değilse, öyle değilse, değiştirmek istemedikleriniz varsa.. bırakıp gidemedikleriniz varsa..o zaman unutun.. yaptığınız seçimle gurur duyun.. şikayet etmeyin artık.. büyüdük.. bizi kim avutsun bu saatten sonra.. yazık... değerini biliyorum artık, sabrediyorum bekliyorum, sahip çıkıyorum, tadını çıkarıyorum..
ne dilediğime dikkat etmeliyim artık.. on dakika düşünür oldum dilek tutarken.. bazı şeyler olmasa daha iyiymiş.. pişmanlık değil bu.. gerçek. sonuç. olan işte..

12 Şubat 2010 Cuma

kedi beslemenize karşı çıkan olursa:

… Apartmanı (veya sitesi) Yonetim Kurulu Baskanlığına,

5199 sayili Hayvanları Koruma Kanunu, sahipsiz hayvanlari bakma ve besleme konusunda gonullere gorev vermiştir. Bu konuda yasada yer alan hukumler ekte de bilgilerinize sunulmustur.

Buna ragmen, apartman yonetim kurulunuzca, hayvanlarin beslenmesine karsi cikan ve dolayisi ile yasayi ihlal eden bir tutum soz konusudur ve yasanin geregini yapan gonulluler, bu “yasal gorevlerini” yerine getirmekten men edilmeye calisilmaktadir.

Bu baglamda, bu tavirlar devam etmesi halinde:

l. Apartman yonetim kurulunuz hakkinda, 5199 sayili yasayi ihlalden …….. Valiligine, hakkinizda idari sorusturma acilmasi ve idari para cezasi verilmesi talep edilecektir.

2. Apartman kapicisi (veya sakin veya sahis ismi) hakkinda da yine ayni sekilde 5199 sayili yasayi ihlalden, ……….. Valiligine idari sorusturma acilmasi ve idari para cezasi verilmesi icin bas vuruda bulunulacaktir.

3. Apartmaninizin, imara aykiri ic ve dis tadilatlar ve yonetimi konusunda genel olarak denetlenmesini ilgili kuruluslardan talep edilecektir.

Siddetin ilkokullara kadar indigi, sokaklarda dahi her an bir saldiriya ugrama korkusu ile dolastigimiz gunumuzde, caresiz bir hayvanin onune konan bir kap yemek ve bir kap su, bir merhamet belirtisi olarak algılanmalıdır.

Apartmaniniz ve tum apartmanlar, cok uzun olmayan bir sure once, hayvanlara dogal yasam alani olan bolgelere kurulmustur. Yasam alanlarini gasp ettigimiz, yerine beton bloklar diktigimiz, her yeri asfalt yaptigimiz bu ortamda, bu hayvanlara gidecek yer bırakmadigimiz aciktir.

Gerek insani boyutta ve gerekse yasal boyutta bu hayvanlarla birlikte yasamak zorundayiz.

Cocuklarimiza, merhamet ve gucsuze acima yardim etme duygusunu en iyi bicimde verecek olan hayvan sevgisini asilamak yerine, onlara korkmayi ve yok etmeyi ogretme kulturunun toplumu getirdigi nokta ortadadir.

Gıdalarımıza zararli katki maddeleri koyarak bizi icten ice oldurenleri, sokaklarda üc kurus icin insan bıcaklayanları, bizi korkudan serbestce yuruyemez hale getirenleri goz ardi ederek, caresiz hayvanlari dusman olarak gormek anlasilamaz bir tutumdur.

Tavuklari kuslari yok ederek kene belasi ile bas basa kalirken, kedileri yok ettigimizde apartmanlariniz en ust katlarina kadar cikan zararli haserelerle bas basa kalacagimizi, cocuklarimizin apartman bahcelerindeki haserelerle bas basa kalacagini da unutmayiniz.

Kediler isirmayan, havlamayan, insana yakin durmayan ama ekolojik dengeyi hasereleri yiyerek en iyi sekilde saglayan hayvanlardir.

Bu hayvanlari yok edecek ortamlari yaratmak, doganin dengesini bozmak demek olacaktir.

Adli ve idari bir surec baslatmamiza gerek kalmadan, siz degerli yonetim kurulu uyelerinin bu yanlistan donecegini, sakinlerinize yasa hakkinda bilgi verilecegini, hayvanlarla birlikte yasamanin kanun geregi oldugunun anlatilacagini umuyor, saygilarimizi sunuyoruz.



Isim Imza Bilgiler

Dagitim:..............

Ekler:..................

_________________________________________________

5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu
Hayvanları Koruma Kanunu HAYVANLARI KORUMA KANUNU

Kanun No. 5199 Kabul Tarihi : 24.6.2004

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.

MADDE 4. - Hayvanların korunmasına ve rahat yaşamalarına ilişkin temel ilkeler şunlardır:

a) Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.

b) Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da, sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.

c) Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.

d) Hiçbir maddî kazanç ve menfaat amacı gütmeksizin, sadece insanî ve vicdanî sorumluluklarla, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanlara bakan veya bakmak isteyen ve bu Kanunda öngörülen koşulları taşıyan gerçek ve tüzel kişilerin teşviki ve bu kapsamda eşgüdüm sağlanması esastır.

Inner_My philosophy

love, prepare yourself to shine
i have no other way
you should know by now

no, there’s no reason to hide
we all know you’ve got pain
we all know you’ve got pride
i really love your pride

as i see my reflection
shining from the corners of your eyes

yes, it’s my philosophy
that when i believe in you,
i believe in me, i believe in me

love, i’m tired of nostalgia,
it’s just trapped imagination
i’m happy with right now

no, it’s not that i’m afraid
of something i may find
it’s just all those designs
we put on everything

once we’ve had the experience
romanticized until it’s worth a while

my love, i want to know the truth
i want an empty room that i can scream in
don’t have to believe in

my love, i want to be myself
but not all by myself, not all by myself

yes, it’s my philosophy
that when i believe in you,
i believe in me, i believe in me

love, i don’t know how to say
it felt good to walk away
take back some of what is mine
‘cause it’s hard to see you shine
‘cause it’ hard to see you shining
when i’m here slowly dying

you know i don’t feel proud to be so selfish
i don’t really mean to bring you down

yes, it’s my philosophy
that when i believe in you,
i believe in me, i believe in

yes, it’s my philosophy
that when i believe in you,
i believe in me, i believe in

yes, it’s my philosophy
that when i believe in you,
i believe in me, i believe in me..

ömür....

The red blossom bends
And drips its dew to the ground.
Like a tear it falls

4 Şubat 2010 Perşembe

benim küçük zavallı bunalımım ve kültablasıyla derin sohbet


bu kabloları her gün öyle bir özenle yerleştiriyorum ki, bilgisayarı kucağıma almak istediğimde yükseltici yana yatıyor, mausu hızla çektiğimde ise sehpada ne var ne yok yere indiriyorum.. neyse konumuz bu değil..
konumuz aslında incir çekirdeğine dolacak hiç bir derdi olmayan biz zavallıların akşam bunalımları.. biliyorum, bugün böyle, yarın daha iyi olacak, haftasonu daha da iyi.. önümüzdeki hafta oldukça yoğun geçecek, iş çok, filmler var biletleri alındı, dostlar var başı şişirilebilecek.. ama işte bu hafta sonraki hafta yaz gelse falan derken 30 a bakmak için başımı kaldırmama gerek kalmadı..
akşam yemeği olarak: yapıldığına pişman olunmuş dört günlük yarım porsiyon börek, aynı şarkıyı elli kez üstüste dinlemek ve son üç saatte içilen 11 adet sigara var..
planlar var, etik kodlar var, namus var çok şükür.. hahaha....
bir de o aptal mesaj sesini her sesten ayırt edebilen sinir bir sinir sistemi.. ev arkadaşını tersleyip yollamak yatıştırmadıysa izlenebilecek en kötü dört film hiç hazetmediğin bir adamdan lütuf olarak masanda.. huzursuzluktan mı soğuktan mı titriyorum.. ev sıcak diye bedenimle inatlaşıp giyinmiyorum.. bunları buraya yazmanın ben dahil kimseye faydası da yok.. yapacak hiç mi bir şey yok..kendi salonumdan komşulara bağırdım.. duyuramayınca onlara günün şarkısını çaldım.. cevap olarak bana mors alfabesiyle küfrettiler.. müzikten anlamıyorlar ki...
yapılacak o kadar iş varken neden burda oturuyorum.. neden..

18 Ocak 2010 Pazartesi

mevsim sebzeleri

Seralar, hormonlar derken bir de GDO...
Biz onları istediğimiz zaman alabilelim diye, en tatsızları marketlerde, ya da kilometrelerce yoldan geldiği için üreticiye kuş kadar bize çuvalla paraya denk.. Ne mi yapalım? Mango yemezsen ölmezsin.. Yerli sebze meyve yiyelim, mevsiminde yiyelim hatta oluru varsa evimizde yetiştirelim :)) Buyrun bu da listesi:

Ocak
Brüksel lahanası, pırasa, Kereviz, Greyfurt
Muz, pazı
Nar, semizotu


Şubat

Pırasa, kırmızı turp, mandalina, muz, kereviz, pazı
Çağla, kuşkonmaz, fındık, turp, roka
Kestane, soğan, lahana


Mart

Pancar, limon, kuşkonmaz, turp, bakla
Bebe havucu, çilek,barbunya
Karnabahar, pırasa, mandalina, ıspanak


Nisan

Enginar, havuç, bezelye, çağla, bebe havucu
Domates, kiraz, enginar, dolmalık biber
Lahana, brokoli, kereviz


Mayıs
Çilek, patlıcan, domates, arpacık soğanı, erik, barbunya
Marul, kiraz, karpuz
Bebe havucu, beyaz kuşkonmaz


Haziran

Enginar, taze patates, marul, taze fasulye, dolmalık biber
Bamya, vişne, şeftali, tatlı, mısır, mürdüm eriği, salatalık
Can eriği, çilek, havuç


Temmuz

Kiraz, vişne, karpuz, kayısı, taze sarımsak, mısır, kavun
Üzüm, böğürtlen, incir, taze ceviz, dut
Enginar, bezelye, marul, kırmızı erik


Ağustos
Mürdüm eriği, üzüm, bamya, dut, iç bakla
Taze ceviz, incir, taze fındık
Göbek salata, kiraz


Eylül
Taze ceviz, taze fındık, bamya
Kestane, pırasa, nar, karnabahar, ayva
Domates, bamya, börülce, karpuz


Ekim

Armut, pırasa, karnabahar, nar
Elma, kereviz, ıspanak, lahana, mandalina
Taze ceviz, kabak, biber, incir, patlıcan, üzüm


Kasım
Lahana, portakal, mandalina, ayva
Balkabağı, brüksel lahanası
Fındık turpu


Aralık

Kestane, balkabağı
Pazı, pırasa, kereviz
Armut, roka